Patara
Antalya’nın batı sınırını oluşturan Eşen Çayı’nın doğusunda, Kaş ilçesinin Gelemiş Mahallesi'nde konumlanan Patara Antik Kenti, özgün bir uygarlığın benzersiz bir coğrafyasında yer alır.
Bölgenin tüm çağlar boyunca tarihini şekillendiren en önemli kentlerini barındıran Xanthos Vadisi’nin güney ucunda; adeta denize, diğer bir deyişle dünyaya açılan bir kapı gibidir.
Patara’nın arkeolojik buluntularla kesinlik kazanan dip tarihi, ören yerinde ele geçen taş baltalar, Tepecik’te ele geçen seramik buluntular ve bir figürin ile Geç Kalkolitik-Erken/Orta Tunç çağlarına kadar iner. Kent, sahip olduğu limanıyla uzun yıllar bölgenin Akdeniz’e açılan kapısı olmuş; Pers egemenliğinin ardından Büyük İskender tarafından fethedilmiş; en parlak yıllarını ise Roma Dönemi’nde yaşamıştır.
Patara, Hristiyanlık için büyük bir anlam taşır. "Noel Baba" olarak da anılan Aziz Nikolaos'un Patara’da dünyaya geldiği; ayrıca, Hristiyanlığın yayılmasında önemli bir rol üstlenen Aziz Paul’un Roma'ya gitmek için buradan gemiye bindiği bilinir. Bizans Dönemi’nde piskoposluk merkezi olan Patara’nın önemini gösteren olaylardan biri ise Patara Piskoposu’nun, Hristiyanlık açısından belirleyici kararların alındığı İznik Konsili’ne, Likya adına katılmasıdır.
İlklerin kenti Patara’yı gezinizde, günümüze dek ayakta kalmış pek çok yapıyla karşılaşırsınız. Antik kente giriş, görkemli ve iyi korunmuş Roma Zafer Takı (Kent Kapısı)’ndan yapılır. Girişin batısında, Likya tipi lahitlerin bulunduğu nekropolis alanı uzanmaktadır. Kentin en güney ucunda Kurşunlu Tepe’ye yaslanmış görkemli tiyatro, depremden sonra, M.S. 147’de yeniden inşa edilmiştir. Genel görünümün seyredildiği en güzel köşe olan Kurşunlu Tepe’nin diğer kalıntıları Vespasian Hamamı, Korinth Tapınağı, ana cadde ve antik liman yapılarıdır.
Patara’nın anıtsal yapılarından bir diğeri, İmparator Hadrian ve eşi Sabina tarafından M.S. 2. yüzyılda yaptırılan granarium -tahıl ambarı-dır. Tiyatronun kuzeyindeyse Likya Birliği'nin toplantılarına da ev sahipliği yapmış olan Meclis Binası yer alır. Meclis Binası’nın 650 metre batısında, bugün yeniden ayağa kaldırılmakta olan, dünyanın en eski deniz feneri Patara Nero Deniz Feneri bulunur. Osmanlı Dönemi’nden kalma, aynı zamanda postane olarak da kullanılan Anadolu’nun ilk telsiz telgraf istasyonunu da yine Patara’da görebilirsiniz.
Patara Antik Kenti, “Likya Yolu” yürüyüşünün güzergâhına yakın olsa da asıl kaçırılmaması gereken, hemen yanı başındaki muhteşem Patara Plajı ve kum tepeleridir. Benzersiz bir günbatımı manzarasına sahip uçsuz bucaksız kumsal ve nostaljik Yeşilçam filmlerinin çöl sahnelerinde başrol oynayan kum tepelerinin güzelliği, akıllardan çıkmaz. Bu 12 kilometrelik plaj, ayrıca Akdeniz kaplumbağaları Caretta-Carettalar’ın milyonlarca yıldır yumurta bırakıp yavruladıkları ender sahillerden biridir.